Başlarken

Din konularının tartışılmasına karşıyım. Çekinceler, bilgiler ve karşı olunan konular yazılmalı ve gerisi yoruma ve akılcı düşünmeye bırakılmalıdır.Düşünen insan bunu anlayacak ve dinin nasıl bir olgu olduğunu düşünmeye başlayacaktır. Tartışmaların, insanları daha kemikleştirdiğine ve takım tutma psikolojisine ittiğine inanıyorum. Öyle bir noktaya geliniyor ki, yıllarca savunduğu/eleştirdiği dinin yanlışlığını/doğruluğunu anlasa bile, çevresinde yarattığı kimlik nedeniyle bunu kabul edemiyecektir.Suçlayıcı yazılar yazılmamalı, inanan insanlarıni nasıl inanmaya başladığı göz önüne alınmaldır. İnanmayanlar da, "inanmışların dünyasında" yaşama başladılar. Gerek çevre, gerek araştırma, gerek sorgulama düzeyleri ile bunu değiştirdiler. Yazılan yazılar inanları/inanmayanları "sorgulamaya" yöneltmeli, gerisine karışılmamalı. Sorgulama yetisinden sonra bile inanmaya/inanmamaya devam ediliyorsa, saygı duyulmalıdır. Zorla ikna etme gibi görev edinilmemeli. Özellikle "hafife alma" ve alaycılıktan" kaçınılmalıdır.Buradaki denemelerim "Din Olgusunu" tarihsel ve pratik olarak ele almak ve etkileşimlerini ortaya koymaktır. Amacım Kutsal kitapları tarihsel süreçle incelemek, ve nasıl oluşturulduğu konusunu araştırmaktır

21 Mart 2010 Pazar

Sümer yazıtlarında geçen Endubsbar Tevrat'ta bulunan Peygamber Hezekiel mi?

Eski Sümer metinlerinde “evi deniz olan” anlamında betimlenen tanrı “ Ea”, yeryüzüne indikten sonra Enki adıyla tapınılmıştır. Enki’nin kendisi tarafından seçilerek görevlendirdiği katibi ise Endubsar adlı bir kişidir. Bu kişinin sıfatı da peygamberliktir. Endubsar, Erudu kentinde yaşayan ve özellikle çivi yazılı tabletlerde Erudulu olarak adı geçen Udbar’ın oğludur. O çağlarda Enki’nin onu katibi olarak çağırması adına “yemin” adıyla belirtilen bir tablet hazırlar. Enki’nin onunla konuşması esnasında ezoterik bilgilerini işleyecek ayet şeklinde tabletler hazırlar.

Enki’ye yemin şeklinde hazırladığı ilk tabletin girişinde ”…Enki’nin kulu, usta yazıcı Endubasar’ın sözleridir…” şeklinde başlayan metinde ”…Büyük afetten sonraki yedinci yılın ikinci ayın onyedinci gününde büyük tanrı, insanoğlunun hayırhah biçimlendiricisi, her şeye gücü yeten ve iyiliksever efendim, Enki tarafından çağrıldım…” şeklinde ifadelerle Enki’nin kendisini çağırdığını ve ona bazı bilgiler verdiğini ele alır. Endubasar, tabletin devamında”…Kötülük rüzgarı şehre doğru yaklaşırken Eridu’dan çorak steplere kaçabilmiş olan az sayıda insanın arasındaydım. Ateş yakmak için çalı çırpı toplamak üzere kıra doğru uzaklaştığım bir sırada başımı kaldırıp baktım ki ne göreyim, güneyden bir kasırga çıkageldi. Çevresinde kırmızımsı bir parlaklık vardı ve hiç ses çıkartmıyordu. Yere eriştiğinde karnından dört tane dik ayak çıktı ve parlaklık kayboldu. Kendimi yere atıp yüz üstü kapaklandım çünkü bunun bir ilahı görünüm olduğunu biliyordum. Başımı kaldırıp, bakınca yanıbaşımda iki ilahı elçinin durmakta olduğunu gördüm. Yüzleri insan yüzüydü. Ve giysileri cilalı tunç gibi parlamaktaydı. Bana adımla seslenip şöyle dediler: Büyük tanrı, Efendi Enki tarafından çağrılıyorsun. Korkma çünkü kutsandın…” şeklinde başından geçenleri kısa olarak belirtir. Tabletin devamında ise”…Seni alıp göğe çıkarmaya ve onun Magan ülkesinde, Magan nehrinin ortasındaki adanın üstüne, savakların olduğu yerdeki meskenine götürmeye geldik…Ve onlar konuşurken, kasırga ateşten bir atlı arabaymışçasına kendini yükseltip gitti. Her biri bir elimden tutup beni kaldırdılar, beni yer ve gök arasında kartalların süzüldükleri gibi hızla taşıdılar. Toprağı ve suları, ovaları ve dağları görebiliyordum. Beni büyük tanrının meskeninin girişindeki adanın üstünde yere indirdiler. Ellerimi bıraktıkları anda daha önce eşini benzerini göremediğim bir parlaklık beni sarıp yere çaldı, yaşam nefesim boşalmışçasına yere yığıldım…” şeklinde ifadeler yazılmıştı.Tabletin tamamında Endusbar ile Enki arasında geçen konuşmalar yer almaktadır. Enki’yle birebir yaptığı diyalogları daha sonra tabletlere işleyerek ezoterik bir bilgi kitabı olmasına önder olur.

Ancak Enki’nin bilgilerinden oluşan tabletlerin kaybolduğu söylenmektedir. Zecharia Sitchin "Enki'nin Kayıp Kitabı" adındaki eserinde dağınık ve parça parça olan bu tabletleri birleştirmiş ve destansı bir yapıt ortaya çıkarmıştır.

Endubsar’ın tanrılar ya da uzaylılarla yaptığı bu birebir görüşmesinin aynısını Müsevilerin kitabı Tevrat’ta da görebilirsiniz:

Tevrat’ta krallar bölümünde Peygamber(Kral) Hezekiel’in de başından benzeri bir olay geçer. Tevrat’ta bu olayPeygamberler(Krallar) Kitabının "Hezekiel" bölümünde(1) şöyle anlatılıyor:
1 Otuzuncu yılda, dördüncü ayın beşinci günü Kevar Irmağı kıyısında sürgünde yaşayanlar arasındayken gökler açıldı, Tanrı'dan gelen görümler gördüm.
2 Kral Yehoyakin'in sürgünlüğünün beşinci yılında, ayın beşinci günü,
3 Kildan ülkesinde, Kevar Irmağı kıyısında RAB Buzi oğlu Kâhin Hezekiel'e seslendi. RAB'bin eli orada onun üzerindeydi.
4 Kuzeyden esen kasırganın göz alıcı bir ışıkla çevrelenmiş, ateş saçan büyük bir bulutla geldiğini gördüm. Ateşin ortası ışıldayan madeni andırıyordu.
5 En ortasında insana benzer dört canlı yaratık duruyordu;
6 her birinin dört yüzü, dört kanadı vardı.
7 Bacakları dimdikti, ayakları buzağı ayağına benziyor ve cilalı tunç gibi parlıyordu.
8 Dört yanlarında, kanatların altında insan elleri vardı. Dördünün de yüzleri, kanatları vardı.
9 Kanatları birbirine değerek dosdoğru ilerliyor, ilerlerken sağa sola dönmüyordu.
10 Her yaratığın dört yüzü vardı: Önde dördünün yüzü insan yüzüne, sağda dördünün aslan yüzüne, solda dördünün öküz yüzüne, arkada dördünün kartal yüzüne benzer bir yüzü vardı.
11 Yüzleri böyleydi. Kanatları yukarıya doğru açılmıştı. Her yaratığın iki kanadı yanda öbür yaratıkların kanadına değiyor, iki kanatla da bedenlerini örtüyordu.
12 Her biri dosdoğru ilerliyordu. Ruhları onları nereye yönlendirirse, sağa sola sapmadan oraya gidiyorlardı.
13 Canlı yaratıkların görünüşü yanan ateş közleri ya da meşale gibiydi. Ateş yaratıkların ortasında hareket ediyordu; ışık saçıyor ve içinden şimşekler çakıyordu.
14 Yaratıklar şimşek çakar gibi hızla ileri geri gidip geliyorlardı.
15 Bu dört yüzlü yaratıklara bakarken, her birinin yanında, yere değen bir tekerlek gördüm.
16 Tekerleklerin görünüşü ve yapısı şöyleydi: Sarı yakut gibi parlıyorlardı ve dördü de birbirine benziyordu. Görünüşleri ve yapılışları iç içe girmiş bir tekerlek gibiydi.
17 Hareket edince yaratıkların baktıkları dört yönden birine doğru sağa sola sapmadan ilerliyordu.
18 Tekerleklerin kenarı yüksek ve korkunçtu; hepsi çepeçevre gözlerle doluydu.
19 Canlı yaratıklar hareket edince, yanlarındaki tekerlekler de hareket ediyordu; yaratıklar yerden yükseldikçe, tekerlekler de onlarla birlikte yükseliyordu.
20 Ruhları onları nereye yönlendirirse oraya gidiyorlardı. Tekerlekler de onlarla birlikte yükseliyordu. Çünkü yaratıkların ruhu tekerleklerdeydi.
21 Yaratıklar hareket ettiğinde onlar da hareket ediyor, yaratıklar durduğunda onlar da duruyor, yaratıklar yerden yükseldiğinde onlar da yükseliyordu. Çünkü yaratıkların ruhu tekerleklerdeydi.
22 Kubbeye benzer, billur gibi parlak ve korkunç bir şey canlı yaratıkların başları üzerine yayılmıştı.
23 Kubbenin altında kanatlarının biri öbürünün kanatlarına doğru açılmıştı. Her birinin bedenini örten başka iki kanadı vardı.
24 Yaratıklar hareket edince, kanatlarının çıkardığı sesi duydum. Gürül gürül akan suların çağıltısını, Her Şeye Gücü Yeten'in sesini, bir ordunun gürültüsünü ansıtıyordu. Durunca kanatlarını indiriyorlardı.

.